14 Eylül 2010 Salı

n.

tedirgin günlerimde o'nu özlüyorum. o'nu özlemek de tedirgin yapıyor beni. kendisiyle ilgili keşke'lerim var. hala parlak umutlar besliyorum o'na dair. hakettiği değeri veremediğim ya da vermek istemediğim için kendime kızıyorum. bir şekilde o'nu bulma isteğim hala içimde. elimde tek kalan kırık bir isim ve kısa hatıralar, çabuk geçmiş an'lar. oysa o ne güzeldi. o aslında özeldi, yeni anlamışım. bir mevsim sonra...

5 Eylül 2010 Pazar

pırıl pırıl

yeniden nefes alıyorum. içim huzurlu. içim barış içinde. yeniden başlıyorum, kendime yeniden kavuşuyorum, kendimi buluyorum. çok şey yaşandı ama hala öğreniyorum. büyüdüm. ama olgunlaşıyorum. içim yeni heveslerle dolu. berrak hislerle yolumu buluyorum. zihnim temiz, yolum açık. şimdi yaşama vakti. umutlarla hayata tutunma vakti...

20 Mart 2010 Cumartesi

dönüş(üm)

artık acıtan günler yok. artık ten yakan karanlık yok. sağır edici sessizlik tükendi. hüzünler temizlendi. tersyüz edilmiş hayallerin içini boşaltma zamanı geldi. geçişli fiillerim sabırsızlanıyor, akreple yelkovanın aşkı gibi destanlar yazılıyor. saydam günlerde kelebekler uçuşuyor. gün yara sarma günü. kimyalar bozuldukça ezberler de unutuluyor. en temiz çözümler silgi kullanmakta. öze dönmek en güzel günleri beraberinde getiriyor. şimdi yalnızlık var, apaydınlık yalnızlık...

24 Aralık 2009 Perşembe

cesur

geçmişimi açtım bugün, geçmişimi kurcaladım. elimde karaltılar kaldı. yüzümü berrak günlere döndüm, parlak günlere. acıtmıyor ki artık tenler, sözler ve öpüşler. sadece beklemek vardı eskiden, şimdi artık kımıldıyor hücrelerim. kalp suyum hızlanıyor, düşlerim rahat durmuyor aklımda, esiyor camdan rüzgarlar. ve geldi çattı yenilenme zamanı...

18 Aralık 2009 Cuma

nefesim nefesine

kalbin göğsümde atarken ruhum da bedeninde nefes alıyor. neyin değiştokuşu bilmiyorum ama bu sevmek be adam...severken sevişmek...serin-puslu-güzel günler bizi bekler...daha dokunacağımız çok yara izi var...söylenecek çok söz...edilecek tembihler...güzel dilekler...unutulacak hatıralar...yerlerine gelecek yenileri....dinlenecek müzikler ve bizi bir yerlere götürecek vapurlar...bakılacak manzaralar...yaşanacak istanbul'lar...senin kentin, benim şehrim, senin karanlığın, benim yalnızlığım....hepsi...bizi bekler...

16 Aralık 2009 Çarşamba

özel birine

şimdi yeni bir ışığım var,

yeni bir nurum,

içimi aydınlatan

ve ısıtan

biricik güneşim.


ne zaman sana böyle tutul/n/dum

ne zaman hissettim kalp suyumda?

sesini duymasam günüm eksik,

günüm yarım,

günüm solgun.


mutluluğun daim

huzurun temelli olsun

sevgilim....

24 Mayıs 2009 Pazar

sakın bakma

    Bir kız vardı. Canı çok sıkılırdı. Hep huzuru arardı. Sonra bir gün içine bakmak aklına geldi. O da döndü, içine baktı. Ama orada gördüğü sadece karanlıktı. Kız korktu. Kız karanlıktan korktu. Kız kendinden korktu. Sonra üşüdü, hem de nasıl üşüdü, off çok üşüdü! Çünkü içinde onu ısıtacak hiç ışık yoktu. O da sordu içine "neden?" diye. "Neden benim içimde hiç ışık yok? Nedir bu içimin karanlığı? " Karanlık o kadar boştu ki, sesi yankılandı, yankılandı, yankılandı...Kız daha çok korktu bu kez. Sonra yine sordu: "Nedir bu içimin soğuğu? Hiç ısınmayacak mıyım?" Bu kez sesi çıkmadı, çıkamadı. Heceler birleşmedi, kelimeler ıssız kaldı. Damarlarından huzuru, hücrelerinden mutluluğu çekildi. Kız o an atomlarına ayrılacağını sandı. Ama ayrılmadı. Korktuğu olmadı. Birleşti, daha da çok, sımsıkı birleşti hücreleri. Kız düşündü, bu sefer içine değil de, o çok korktuğu karanlığa sordu sorusunu. "Sen neden içimdesin? Neden bu kadar siyahsın, soğuksun?" Karanlık önce sustu. Daha sonra güldü, güldü, öyle bir güldü ki...Kahkaları kesilmedi. Kahkahaları ürkütücüydü. Kız ürktü. Konuşmaya başladı karanlık, gülmesini tutmaya çalışarak: "Beni sen yarattın,kız. Ben hep içindeydim. Yalnızca sen farkımda değildin." Kız şaşırdı, sonra sordu: "Peki senden nasıl kurtulacağım ben?" O vakit karanlık, geceden de siyah, en siyah, gürledi: "Nereye gidersen git, içinin karanlığından kaçamazsın." Ve kızı yuttu gitti...

7 Mayıs 2009 Perşembe

diriliş

karanlık oldu, gece doğdu. siyah hüküm sürdü güneşin çekip gittiği coğrafyalarda. yalnız renkler korktu kuytularda. mor rüyalar gördü insanlar yağmurlu gecelerde. akıp gitti ruhlar bedenlerden sessizce, kimse hissetmedi hecelerin birleşemediğini. kelimeler kavgalıydı o karanlık günlerde, yalnız karanlık vardı, sade/ce karanlık…

ben böyle bir gecede karar verdim varolmaya, dirilmeye. küllerimden doğdum ve en günahkar kelimeleri çaldım geldim gizillerden. şimdi onları dağıtma, darmadağın etme zamanı…

23 Mart 2009 Pazartesi

sus şimdi

kalbimin sahibi, içimin pınarı adam, uzak düştü benden. üşüyorum şimdi. buranın ısısı kalbimin ısısından düşük. tenim ürperiyor, damarlarım çekiliyor onu düşledikçe. korkular sahipsiz, korkular saldırgan. kokusu gözlerimden yaş olup akıyor. özlüyorum çok, hem de çok...

20 Mart 2009 Cuma

senden sonra

senden sonra
içimin volkanları patladı
eritti lavlar tüm umutları
ben hayallerimi doğal afette kaybettim
enkaz altında kaldı kısa hayatımın hatıraları

patlama

hayırsız günlerdeyim. hecelerim donmuş. anlamıyorum sıkıntılarımı. dökülüyor harfler gözlerimden, ama birleştiremiyorum onları. dokunmak ten yakıyor bugünlerde. havaya yazıyorum hüzünlerimi, arkamda hiç kanıt bırakmamak için. kanıt olursa etim deşilir. üzgün kelimeler tenimi kanatıyor. ama hiç akmıyor kan dışarı. kanamak içeride, çünkü kanamak ayıp. yaralar bile utanmış bu arsız yalanlardan. utanç dolu anılar var belleğimde. ama bazen de an(ı)sızım gibi hissediyorum. biriktiremedim. ama neyi? bilmiyorum. bencil değilim, ben/cil konuşma gayretindeyim. acı dolu sayfaları yakacağım günlüğümün, kimse okumasın onları yoksa çok utanırım. utanmaktan ölürüm, utançtan değil. hiç yaşanmamış saymak istediğim anlarım var. bu kendimle hesaplaşma zamanı. hesabı kapatamadım bir türlü. içsel değerlerim yetmedi çünkü. kötü anlar illet gibi. huzursuz uykular var koynumda. geceler ıssız, hecesiz geçiyor. içimin volkanı patladı artık. lavlar eritti tüm umutları. ben hayallerimi bir doğal afette kaybettim. enkaz altındalar çokça. üzüldüm pekçe. pekiştirme harfleri ne kadar hüzünbaz. ince bir hüzün sızıyor bileklerimden. dışarı akıtmak lazım üzüntüleri. içim öldü, içimin üzüntüleri beni öldürdü. kara(m)/sardım ben. ne acımasız şu hayat. sabahlar ümit vaadetmiyor bana. gün yüzünü geceye çevirmiş çoktan. aydınlık bulanmış karanlığa. acı çok var, bitmek istiyorum, tükendi kelimelerim. kalmadılar, saydam oldular, uçup gittiler...

renkler

kaypak renklerin azizliğine uğradım bugün.
ve de azizlerin tecavüzüne.

bu/gün

tıkandım kaldım ıssız gecelerde. sesimi duyan kimse yok. boş heceler çıkıyor ağzımdan. manidar harfler dökülmek bilmiyorlar dilimden bir türlü. asırsız hayaller üretiyor zihnim ve ben çıplak elle tutmaya çekiniyorum onları, çünkü elimi kesebilirler. yeni korkular türüyor kendiliğinden ve aydınlık gittikçe çekilmez bir hal alıyor. üzüntü verici kokular ulaşmak üzere aklıma. dokunsal güçler çok kifayetsiz hüznün karşısında. aşka itaatsizlik ediyorum ve içimdeki ''ben''lerimi boşluğa itiyorum. ahlak eriyip gitmiş aşkın tuzunda ve kaçış yolları tıkanmış karanlığın. şimdi sessizlik zamanı.

yeni çağ

kanatırken heceleri dilime tuzlu tadı geliyor söylenmemiş kelimelerin. damağımda umarsız bir acı. kadife tenler anlamakta aşkı. her yeni dokunuş bir ölüm tuzağı. düşler kaçıp gitmiş kalplerden. boşlukta yüzüyor tüm zihinler ve kısır kalmış kadınlar acımasız döngülerin kurbanı. saygısız tutkular emir veriyorlar bedenlere. karşı koymak güç. iç ağrısı gibi olmuş tüm konuşmalar, edebi ve ebedi kaygılar unutulup gitmişler kimsenin uğramadığı yollarda. modern zamanlarda esir düşmek aşka çok kolay. zamansız çekip gitmeler yürekleri kanatıyor, ve akan kandan yeni zalimler doğuyor. sessizlik çok zor ve en yüksek sesler ahlaksızca damarlardan içeri giriyor usulca. hayat içi boş bir kemik gibi kırılmaya müsait. sevgiler arasında aşılmaz uçurumlar olmuş, kavuşması zor artık sevilene. dürüstlük erdemlikten çıkmış ve yalan çağı başlamış. yeni devirde herkes ruhsuz ve vahşice şehvete atılmış gitmiş...

19 Mart 2009 Perşembe

ben

rakamlarla acıyı betimlemek imkansız. harflerse çok kişiliksiz bugünlerde. hüzünbaz heceler işgal etmiş düşünceleri. ayıp sesler işitmek ne kadar can yakıcı. saçma bir günde, sade bir anda ağızda kahve tadıyla kan sesi duyuyorum çokça. yazmak eziyetli, düşünmek kanatıcı, hissetmek yokedici. kararsız heceler adım atmaya korkuyor, uçuşan seslerse bulanık kokuyor. artık kimse gelmiyor, artık kimse dönmüyor. herkes gidiyor sonsuz bir yolda. bulunmak için bekliyorum, bulunacağım günü iple çekiyorum

sır

emir kipi tutuşturdular elime. sır doluydu içi, sonra aldım onu bir küpe koydum, oldu sana sır küpü. küpemi koyduğum yeri unuttum, küpümü de kırdım attım. sırlar uçtu coştu, kaydı gitti ellerimin arasından. sırdım bugün, heryeri sırdım yavaşça, sırmak kolay da değil hani. sırdım dün, heceledim ama çözemedim kendimi. ağladım sonra, gözlerimden sırlar döküldü. sır sardı her yeri, kimisi kaydı düştü, kimisi bilemedi gitti. emir kipim yumuşadı, sırlarım döküldü, etraf kirlendi battı. sinirlendim sırrımı verdim bir arkadaşa, ama taşıyamadı ağır geldi ona, o da gitti sattı sırrımı pazarda. çok alıcısı çıktı sırrımın, zengin bir tüccar aldı onu götürdü sırlar ülkesine. benim sırrım da orada yeni arkadaşlar buldu ve çok mutlu oldu. ben de artık sırrım olmadığı için rahatladım. şimdi sırmıyorum artık, sadece dinleniyorum.

müzik

korktum bugün. kulağımda bilmediğim müziklerle boyumdan büyük işlere kalkıştım. hecelerim hapis, kelimelerim tutsak. içim yılgın, dudaklarım bezgin. sessiz harfler dökülüyor sade/ce sesimden. esintilerim kaybolmuş, düşten yataklarda uyumaya çalışırken. bedenim yorgun, ruhum şaşkın ve ben bozgunum. şimdi neşeli müzikler yankılanıyor kafatasımın duvarlarında. dökülecek damlalarım tükenmiş. ağzım kavrulmuş, damağım yanmış. bitişe gelinmiş.

sen

senden sonra
artık sade/ce kahve içiyorum
çünkü sütü bozuk
bir aşka kurban gittim.

-----

ölmüş ölmüş, ölmüş yaradanlık. gizli kalmış bağırışlar, hırçın düşmüş hissedişler. dokunuşlar bilmiş yürek acısını, bakışlar yönetmiş kalp ağrısını. bize de susmak düşmüş, sadece yazarken haykırabiliyormuşuz çaresizce.

cenin

ben sen olsam,
annemin rahminde bir cenin olsam.
kaçsam dünyanın kirinden;
bir otel odasında ölü bulunsam...

sızı

hislerin en yücesi derken birliksiz günlere gebe zihnim. manasız kalmış yazılarda hecelerin dans edişleri çok yaralayıcı. sahte neşeler bezemiş tüm benlikleri. üzüntüyle ağızdan çıkan harfler keskin, bıçak gibi. soğuk notalarla bestelerken yalnız yaşamları, esrik bulantılar gizlice yokluyor bedeni. cansız düşünceler uçuşurken havada renksiz hayaller onlara eşlik ediyor. buz gibi olan yürekler belirliyor kaderi artık. utanç dolu yıllar evreni sarıp sarmalamış arsız sevgililer gibi. melekler bile yalan söyleyip kaçmışlar çoktan. ezgisel nedenler kalmış ortada bir tek. ama artık onların da gidecek yerleri yok.

ne saçma

can acısı gibi yazmak farz oldu bugünlerde. uslüpsal sıkıntılar bastı bünyeyi.. her yudum bir daraltı. hırsız gözler sebepsiz neşeleri çalıyor. kibirin ekseninde yıkanan beyinler üretimsizliğin sınırlarında. gökyüzü bile bulanmış. mart gelmiş çatmış. etrafta bir bahar masalı. uyduruk güller bezemiş tüm kırları. kırsal kesimde yine esrik acılar. anlaşılmazlığın zihin bulandıran günlerinde deliler serbest kalmış şarkılar söyleyerek. saçmalamak? işte en büyük lüks.

güller

hırçın güller yetiştirip dikenlerini tene batırmak ve tenin kanayışını seyretmek haz verici. küçük kan damlaları sanki birer ölüm gölü. hikayeler anlatmak kendine ve akabinde emmek o kanı, dürüstçe değil. ağızda hissedilen kan tadı iştah açıcı. donuk bakışlar belirliyor kaderi. hecelerle dans etmek için dans dersleri almak lazım son zamanlarda. çalışmak yorucu, düşünmek kanatıcı. regl sancısı gibi hayatların eşiğinde tüterken düşler, buğulu camlar hüzün alıcı bir etkiye sahip. çığlık atmak kadar ahlaksız bir seste tüm sırlar gizli. sade fikirler donatırken evleri süsü yok bedenlerin. yalnızca nefes almak, artık tek beklenti bu.

yine

akıl almaz, manyakça dürtülerle yaşamaya çalışmak bir yerden sonra yorucu. sessiz harflerin fotoğrafını çekerken imgesel heceler poz vermek istiyor arsızca. kısa süreli bir baş dönmesi ve ağzın süt içtikten sonraki durumu. kuru damakla tatmaya çalışmak renkleri ne acı. çiğnerken hüznü ağzımda dağılıyor, belli ki son kullanma tarihi geçmiş. şimdi ikinci yarımı bulma zamanı, o hiç olmamış yanımı. boşluk hissi güvensizlik veriyor ve evren soğuk, çok soğuk...

kalp

kalbimi toprağa gömdüm, kurtçuklar onu yesinler ve aç kalmasınlar diye...